22 Kasım 2010 Pazartesi

"Her şey kontrolümüz altında hanımefendi, endişelenmenize hiç gerek yok"

"When we are no longer able to change a situation, we are challanged to change ourselves."
- Victor Frankl

Bazen nasıl bazı şeyler kontrolümüzün dışında oluveriyor. Aslında dünya barışının (her olasılıksız bir şeyden bahsetmek isteyişimde dünya barışına yöneliyor oluşum...), ülke politikalarının, hava durumunun kontrolümüz dışında olmasına alıştığımızdan pek rahatsız olmuyoruz. Belki biraz söyleniyoruz ama genel bir kabullenme oluşuyor öyle ya da böyle. Fakat ne zaman ki kontrolümüzün olduğunu düşünüyor ve aksini görüyoruz, işte o zamanki şaşkınlık anlatılmaz, yaşanır.


Simon and Garfunkel dinlemeyeli yıllar oldu.
  
I'd rather feel the earth beneath my feet,
Yes I would, if I only could, I surely would.

18 Kasım 2010 Perşembe

Tyrannosaurus rex: T-rex

Bu adın anlamı tiran sürüngenlerin kralıdır. 14 metre uzunluğunda ve 5-6 metre boyunda bir dinozordur. Et ile (özellikle de diğer dinozorlarla) beslenir. Bundan 67 milyon yıl önce Kuzey Amerika, Çin ve büyük bir olasılıkla Güney Amerika ile Hindistan'da yaşamıştır. (Dürüstlük kimse bakmadığı zaman bile doğruyu yapmaktır'ı nasıl aşılamışsa okulum, şimdi bile kaynak belirtiyorum: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tyrannosaurus)

Dinozorları sevelim.

eğlenmek lazım, uyumak lazım, düşünme dur neme lazım/
mutluluk her yanda, üzülmek için dinozor olmam gerek/
sonbahar gelince kimse asla kaygılanmaz.

http://fizy.com/#s/1ajdex

Haklılar, o kadar çok şey var ki.  

14 Kasım 2010 Pazar

Conflicts: x, y, z.

İngilizce dersinde mutluluk üretken olabilir mi edebiyatta demiştik. Aklınıza gelen bütün güzel eserleri düşünün- roman, şiir, hikaye, herhalde "mutlu" olanları azınlıktadır. Evet. Çünkü insan aklı hep çelişki arar. Hep bir şeyi çözmek isteriz, bir şeyi keşfetmek, bir şeyi anlamak.

Peki, peki, hepsine peki. Ama önümüze konan bunca ölüm şiiri niye? İşin garibi, artık öyle bir noktaya geldim ki bu şiirleri yaşama sevincine de yoruyorum, tam tersine de.

Öldük, ölümden bir şey umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Nasıl hatırlamasın o türküyü
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
...

Cahit Sıtkı Tarancı

13 Kasım 2010 Cumartesi

I despise you on a cellular level

(Senden bütün hücrelerimle nefret ediyorum).

Eğer bu bir slogan resmi olsaydı, sanırım altında şu yazardı:
When regular hatred just won't do.

Wisdom from Robert Downey Jr. (Due Date)

(more wisdom from Zach Galifianakis: "Dad, you were like a father to me")

11 Kasım 2010 Perşembe

Küçük İnsanlar

Keep away from people who try to belittle your ambitions. Small people always do that, but the really great make you feel that you, too, can become great.                                                                                                          -Mark Twain

Hayatta insanı en çok mutsuz eden insan tipi hevesini kırandır. Size ortamdaki limitleri gösteren veya ara sıra gerçeklikten uzaklaştığımızda ayaklarımızı yere bastıran tiplerden bahsetmiyorum. Herkesin yetenekleri farklıdır ama daha önemlisi yaşadıklarından dolayı sahip olduğu bilgiler farklıdır. Bir insanı "büyük" yapan, bunun farkında olup ona göre davranmak, haddini bilmektir.

Geçen gün felsefe dersinde insanların nasıl bir konuda "otorite" olduklarında egolarının şiştiğinden bahsediyorduk ki itiraz ettim. Benim bildiğim küçük ya da büyük çaptaki hatırı sayılır sayıda otorite hiç de öyle değil. Daha çok bildikçe aslında uzmanlaştıkları konunun ne kadar geniş ve derin olduğunun, insanın bilmediği bir şeyin her zaman çıkabileceğinin, konuya saygılarından ötürü çalışmalarını ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını belirterek sunmaları gerektiğinin farkındalar.


İşte bu yüzden, fikrin sorulduğunda düşünmeden cevap veren şişkin egolu küçük insan, bizim hiçbir zaman umrumuzda olmayacaksın.

9 Kasım 2010 Salı

Özdemir Asaf

Unutmak mı, delisin,
Gitmesem de bekler orada deniz
Gelirsem bilmelisin
Benim beklememdir burada deniz
Gitmek gibi geleceğim
Denizin delisine
Delinin denizi gibi
O ne kadar giderse

Üçtür şiir/şarkı yazıyorum diye edebiyata yatkınlığım var sanacaksınız ama inanın yok. Olmasını isterdim tabii fakat benimki pek amatörce. Sanırım şu ana kadar okuduğum ve beğendiğim blogların (jefaisvedontcopyselam) edebiyat hakkında olmasalar bile edebi bir nitelikleri olduğunu düşündüğüm için... Neyse. Üstte gördüğünüz şiir benim için çok değerlidir. Unutmanın mümkün olmaması, denizin hiçbir yere gitmemesi, denizin deliliği, sonsuzluk...

Bugün Asaf'ın Benden Sonra Mutluluk adlı şiir kitabını aldım. Bir gün oradaki şiirlerin herhangi birini tatmin edici düzeyde anladığımı hissedersem asıl ben 'mutlu' olacağım.

İnsan şiire başlayınca bırakamaz ama, Değil'le bitirelim.
Ölçü benim anlattığım değil benim dediğim
Benim anlattığım senin dediğin değil,
Bundan çıkan inan ki sevdiğim
Bütün ona gösterdiklerin, bana verdiğin değil.

7 Kasım 2010 Pazar

Ceylan

ne yalnızlık ne hüzün ne o eski şarkılar
hiç biri dokunmuyor senin yokluğun kadar
gece yağmur ve soğuk şehrin caddelerinde
gözlerimde hayalin hasretin yüreğimde

gurbette yorgun düştüm be ceylan
hasret tükettim bittim be ceylan

yeniden düştüm yollarına vardım geldim ellerine
yitik buruk bir çocuğum ben koyma beni hasretine

Mustafa Sandal'ın Araba'sıyla beraber, ilk şarkılarımdansın Ceylan. İlk ve eski olduğun için mi bu kadar güzelsin, aklıma belli belirsiz birçok görüntü getirdiğin için mi yoksa her şeyi açık açık söylediğin için mi?

-1 (Masa da masaymış ha)

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha

Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Daha ilk entry'sinden alıntıyla başlayan biri için (Edip Cansever bile olsa alıntı yaptığı kişi) ne düşünürsünüz bilemem, ama 'hoşgeldiniz' temalı ve başlıklı yazım taslaklarda beklese de ben bununla başlamayı uygun gördüm. Çünkü 'hoşgeldiniz' size azıcık kendimden bahsetmeyi gerektirecek ve hayatta bundan zor çok az şey vardır. 

Yine de bir ipucu vereyim.
S.'in en büyük hayali okyanuslarda yüzmek. Okulda, sinemada, bahçede, uçakta, anneannemlerde; ben hep bir okyanus olmak istedim. Bir balık olmak istedim, kuyruğumu çırpmak, derinlere dalmak, güneşin en parlak anında suyun üstüne taşan bir takla atmak istedim.

Seversem de, her yaz ziyaret ettiğim Ege'nin balıkları beni nasıl sevdiyse öyle sevmek istedim.